19 Ocak 2015 Pazartesi

Kitaplar Çok Güzel

Merhaba bu yazımda sizlere "ıyyy bestseller olmuş kitap mı okuyosun onların pek edebi değeri yok hiç sevmem" diyen öğretmenlerinizi ve arkadaşlarınızı neden dövmeniz gerektiğine dair güzel bir örnek vereceğim: Kralkatili Güncesi.

Canım idefix iyi ki indirim yaptı da bu muhteşem seriyi de sepetime ekledim. hmm şimdi konusu ne diyeceksiniz ben de biraz saçmalayacağım çünkü bu dünyada spordan sonra en başarısız olduğum konu spoiler vermeden bir şey anlatmaktır.


Neyse konuya geçeyim: Baş karakterimiz Kvothe isimli çok zeki ve yetenekli bir çocuk. Sanırım fotografik hafızası var. Kendisi bir Edema Ruh. Ne oluyor bu edema ruh derseniz hemen açıklıyorum bekleyin: kumpanyacılar. Böyle gezgin bir sirk gibi tiyatrolar sahneleyip, şarkılar söylüyorlar, yerel halkı eğlendirip gidiyorlar. Dünya tatlısı olan bu insanlar tabi ki salak halk tarafından pek sevilmiyor. Yazık cidden.

Gerçi serinin en güzel kısımlarından birisi de Kvothe bebişin müzisyen olması keşke ben de yetenekli bir insan olsaydım:<

Auri 

Simmon

Kitapta en sevdiğim karakterler Auri, Devi, Sim ve Elodin oldu. Auri adeta bu serinin Luna Lovegood'u. Devi ise dünyanın en güzel kadın karakterlerinden birisi <3 Sim ise dünya iyisi bir karakter. Elodin'se çılgın profesör kontenjanından sevdiğim karakterler listesine girmeyi başarıyor.

Devi <33

oOoOo Elodin Hoca

Aslında bu yazıyı yazma sebebim kitapta beğendiğim sözleri yazmaktı çünkü harika yerler var. Patrick Rothfuss beye helal olsun keşke benim çocukluğum da karlı geçen sert wisconsin kışlarında kitap okuyarak geçseydi...

"Öyle birini, yani size sarıldığı zaman hiç düşünmeksizin gözlerinizi dünyaya kapayabileceğiniz bir kişiyi bulabilirseniz, kendinizi şanslı sayın. Sadece bir günlüğüne, hatta bir dakikalığına olsa bile."
oooo hemen de romantik alıntıyla başlamışsın seni çakal dediğinizi duyar gibiyim ayıp oluyor.

"Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu belirtir.
Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur. 
İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. Zaman tüm yaraları iyileştirir sözü yanlıştır. Geri kalanlar bu kapının ardında saklanır. 
Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle bir darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan sakınmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir. 
Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir."
yaaa demek ki haklıymışım di mi güzel yerler var derken

"Ama biz insanlar alışkanlıklarımıza bağlıyızdır. Kendimiz için kazdığımız çukurlarda kalmak kolayımıza gelir."
ayıp ediyorsun kvothe

"Bira aklı mayıştırır, likör mideyi yatıştırır ama kalbi en iyi şarap yatıştırır."
jahdfbasbdskja bunu demesi çok eğlenceli diye yazdım umarım bir gün birine söyleme şansım olur

"Evet, kusurluydu. Fakat gönül meselelerinde bunun ne önemi var? Biz insanlar bir şeyi sevdik mi severiz. Hatta mantıksız sevgi pek çok açıdan gerçek sevgidir. Sevmek için bir sebep oldu mu herkes sevebilir. Böyle bir şey cebinize bir peni koymanız kadar kolaydır. Ama bir sebep olmadan sevmek. Kusurları bilip onları da sevmek... İşte bu nadir, saf ve mükemmel bir sevgidir."
şş burada bambaşka bir şeyden bahsediliyor

"Teccam iki tür sır olduğunu söyler. Ağız sırları ve yürek sırları.  
Çoğu sır ağız sırrırdır. Paylaşılan dedikodular ve fısıldanan küçük skandallar gibi. Bu sırlar dünyaya salınmak için can atmaktadır. Bir ağız sırrı, çizmenin içine kaçmış bir taş gibidir. İlk başta onun farkında bile olmazsınız. Ama daha sonra rahatsız edici ve en sonunda katlanılmaz hale gelir. Ağız sırları tutuldukça büyürler, dudaklarınıza baskı yapana dek şişerler. Serbest kalmak için didinirler.
Yürek sırları farklıdır. Bunlar mahrem ve ıstırap vericidir. Tek istediğiniz onları dünyadan saklamaktır. Ağzınızda şişip dudaklarınıza baskı yapmazlar. Yürekte yaşarlar ve saklandıkça ağırlaşırlar.
Teccam ağız dolusu zehrin bile bir yürek sırrından daha iyi olduğunu iddia eder. Bir budalanın bile ağzındaki zehri tükürebildiğini, ama bizlerin bu ıstırap verici hazineleri sakladığımızı söyler. Onları her gün biraz daha yutkunarak içimizde daha da derine inmeye zorlarız. Orada otururlar, ağırlaşırlar, çürürler. Yeterince zaman geçerse kendilerini saklayan yüreği ezerler."
okurken wow dediniz biliyorum

"Yüz kilometre yürümeyen hiçbir insana cesur denemez. Kim olduğunla ilgili hakikati öğrenmek istiyorsan adını bilen kimse kalmayana dek yürü. Seyahat büyük bir eşitleyici ve öğretmendir. İlaç kadar acı, ayna camı kadar zalimdir. Uzun bir yol sana kendini yüz yıl boyunca düşünmekten daha iyi anlatır."
şşş yürümek ne kvothe yavrum otobüs diye bir şey var yazık

Evet umarım bu seriye başlar ve beğenirsiniz çünkü çok güzel ve aslında iki üç gavat dışında TÜM karakterleri çok hoş, hepsini seviyorsunuz ya da ben pek yüce gönüllü bir insan olduğum için herkesi sevdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder